13 Aralık 2009 Pazar

Nba All-Star 2010


Doğu Konferansı;

Forvetler: LeBron James (Clev) 649,327; Kevin Garnett (Bos) 533,187; Chris Bosh (Tor) 303,550; Paul Pierce (Bos) 131,379; Josh Smith (Atl) 109,404; Danny Granger (Ind) 100,122; Andre Igoudala (Phi) 75,146; Michael Beasley (Mia) 58,461; Hedo Turkoglu (Tor) 55,416; Rashard Lewis (Orl) 46,073; Luol Deng (Chi) 37,428.

Guardlar: Dwyane Wade (Mia) 672,227; Vince Carter (Orl) 292,002; Gilbert Arenas (Was) 212,526; Ray Allen (Bos) 208,276 Derrick Rose (Chi) 196,059; Allen Iverson (Phi) 136,976*; Joe Johnson (Atl) 118,964; Rajon Rondo (Bos) 113,371; Jose Calderon (Tor) 68,084; Mike Bibby (Atl) 48,935.

Pivotlar: Dwight Howard (Orl) 625,279; Shaquille O'Neal (Cle) 206,657; Andrea Bargnani (Tor) 67,310; Al Horford (Atl) 52,747; Andrew Bogut (Mil) 45,920; Brook Lopez (NJ) 39,420; Jermaine O'Neal (Mia) 38,956; Rasheed Wallace (Bos) 36,855; Kendrick Perkins (Bos) 19,408; Brad Miller (Chi) 17,188; Tyson Chandler (Cha) 14,062; Samuel Dalembert, (Phi) 13,969.

Batı Konferansı;

Forvetler: Carmelo Anthony (Den) 588,958; Dirk Nowitzki (Dal) 366,300; Pau Gasol (LAL) 280,758; Tim Duncan (SA) 271,321; Kevin Durant (OKC) 177,205; Trevor Ariza (Hou) 168,167; Shawn Marion (Dal) 161,653; Luis Scola (Hou) 134,321; Ron Artest (LAL) 99,209; Lamar Odom (LAL) 85,817; LaMarcus Aldridge (Por) 70,588.

Guardlar: Kobe Bryant (LAL) 692,518; Tracy McGrady (Hou) 281,545; Steve Nash (Pho) 272,135; Chris Paul (NO) 248,049; Jason Kidd (Dal) 207,247; Jason Terry (Dal) 131,422; Aaron Brooks (Hou) 131,167; Chauncey Billups (Den) 112,509; Brandon Roy (Por) 106,416; Deron Williams (Utah) 94,715; Manu Ginobili (SA) 75,392.

Pivotlar: Amar'e Stoudemire (Pho) 447,776; Andrew Bynum (LAL) 299,484; Nene (Den) 90,439; Marc Gasol (Mem) 75,765; Greg Oden (Por) 73,874; Al Jefferson (Min) 48,676; Antonio McDyess (SA) 46,323; Mehmet Okur (Utah) 35,606; Marcus Camby (LAC) 35,471; Andris Biedrins (GS) 28,287; Emeka Okafor (NO) 19,827; Spencer Hawes (Sac) 10,733.


Hamiş:Görünen o ki bu sene all-star maçında bir Türk izleme olasılığı oldukça düşük. Zaten sezona pekte iyi başlamadılar. bir de T-mac konusuna değinmek istiyorum. bu kadar oy alması bana isyan gibi geldi. T-mac sevenler, belli ki baya özlemiş. Onun dışında Tim Duncan'ı gerilerde görmek oldukça şaşırtıcı. Aşinayız 10 senedir o ismi yukarlarda görmeye.


Benim seçimim* ise; Doğu= Wade-Rose-Garnett-Hedo-Shaq

Batı= Kobe-McGrady-Carmelo-Nowitzki-Memo


*Dwight Howard ve Danny Granger haricinde tüm sevdiğim oyuncuları yazabildim. Bu seçimin performansla bir alakası yoktur. Adı üstünde bir show müsabakasıdır.


6 Aralık 2009 Pazar

Maç Nasıl Satılır? # Ders Hocası:Sn. Göçek



4 yaşında futbolla, 5 yaşında stadyumla tanıştım. 17 sene boyunca da hep iç içe oldum bu spor dalıyla.
O güzel insanlarımız ki maça elinde çekirdekle gelir ve yanında kim oturursa otursun, güzel bir sohbet çevirir, kendi aforizmalarını ortaya dökerler. Ve Türkiye ligleri ile ilgili yurdum insanın güzel tespitleri vardır. Futbolla ilgili herkesin olduğu gibi, benim de, kendime has yorumlarım vardır; yıllarca o stadlarda bol sigara dumanına maruz kalan, Erman ve Ahmet Çakar'ın adını bilmediği oyuncuların şeceresini çıkartan biri olarak. Misal; iki tane yırtıcı forveti olan hiç bir takım Türkiye'de küme düşmez. Misal; bir anadolu takımı haftalarca kötü oynasa da maç öncesi prim sözü aldı mı, o hafta elinden gelenin en iyisini yapar. Ve en önemli misal: bir hakem maçı satmış sıfatını alması için, ne Fransız Henry'nin elini es geçmesi yeter, ne uyduruk bir penaltı vermesi yeter, ne de gereksiz kartlar göstermesi yeter. Maç satmanın tek yolu psikolojik baskı uygulamaktır. Hakemlerde insan, aptal değiller ki; herkesin anlayacağı aleni bir şekilde tuttukları takıma cart diye penaltı çalsın.

İşte dün Hüseyin Göçek, belki bir umut düzgün yetişecek yeni nesil hakemlere ders niteliğinde bir maç izletti. 6 Aralık 2009 Galatasaray-Belediye maçında, Galatasaray'ın 2 yi atamayıp geri çekilmesini fırsat bilerek, yaklaşık her galatasaray yarı sahası içindeki itiş kakışa belediye lehine faul çaldı. Tribünleri çıldırttı. Galatasaraylı oyuncuların sinir katsayısını doruklara çıkarttı. Mesajı verdi: belediye sürekli frikik kullanacak, ey galatasaraylı topçular, dayandınız dayandınız. Ve galatasaraylı topçular rahat oynasa çok daha kolay savuracakları pozisyonları, hakemin olayı belediyenin dünya kupası finalleri belgeseline dönüştürmesiyle, zor savurdu. Şimdi geçiştirilecek, 2 gün sonra unutulucak. Ben ise 33. haftada bu 2 puanı düşünüyor olacağım.

26 Kasım 2009 Perşembe

Beşiktaş



Maç başlamadan önce Kurtlar Vadisi Gladio filmine gittim. Film, aslında hiçte milliyetçi olmayan beni, bir nebzede olsa, o taraflara kısa bir süreliğine itti. Ben ki Avrupa kupalarında, Fenerbahçe ve Beşiktaş hatta Trabzonspor'u bile desteklemeyen adamım. Ama dünkü maç bir başkaydı. Dünkü maç bir haykırıştı. Taktiksel açıdan eleştirsemde, verdiği demeçleri hep hayranlıkla dinlediğim Mustafa Denizli'ninde dediği gibi:''Bu ülkenin böyle bir galibiyete ihtiyacı var.'' Gerçektende vardı. Diğer takım taraftarları ne derse desin; Manchester'ın bu yedek kadrosu bile, televizyonlarda en çok izlenen takımlardan birtanesi. Türkiye ile hindi diye dalga geçen adamın haftada yüzbinlerce sterlin kazandığı takım. Rüştü'nün üçüncü kaleci olacağı bir takım. Kendilerini şeytan diye ithaf edecek kadar ukala bir takım. Bu maça, onun sayesinde milyonlarca insanın bahis kuponlarında 'üst' oynadığı takım. Manisa'ya karşı pozisyona giremeyen bir Galatasaray'dan, Kayseri'de fark yemekten kurtulan bir Fenerbahçe'den 3 yazıyla (üç) gömlek üstün bir takım. Ve Beşiktaş böyle kalitesiz bir ligden geldi; Old Trafford'a. Bizi bu denli küçümseyen olay mahaline. Ama o kartallar, sahadaki Beşiktaşlılık duruşunu son dakikaya kadar korudular. Onurlu, şerefli mücadelelerini her şeye rağmen (hakem, çirkef taraftar, vs.) sürdürdüler. Ülkeye büyük bir sevinç yaşattılar. Helal olsun Rüştü, helal olsun Tello, helal olsun Mustafa Denizli! nede güzel dedin maç sonunda:

''Bu Beşiktaş ile birlikte ülkenin galibiyetidir. Futbolcuların ortaya koyduğu mücadele, kazanma arzusu tek çıkış yolumuzdu. CSKA'nın Wolfsburg'u yenmesiyle başka çaremiz kalmamıştı. Biz kaybetmeyi düşünmedik. Çok fazla söylenecek bir şey yok. İyi bir takım savunması yaptık. Beklemedik değişiklikler oldu. Burada yüzlerce takımın çıkamadığını biliyoruz. Bu sonuç bizim gururumuzu çok okşuyor.''

25 Kasım 2009 Çarşamba

Go Home Reds...!

10 sene sonra Şampiyonlar Liginde gruptan çıkmanın mutluluğu yaşanıyor Mor Menekşelerde. Çok da iyi oynamadan yendiler Lyon'u. Aly Cissokho'nun Marchionni'yi gereksiz bir şekilde düşürmesiyle kazanılan penaltıyı Vargas affetmedi. 2.yarıda Frey'in önemli kurtarışları Rafa ve öğrencilerinin sonu oldu. Liverpool'un alışılagelmiş ''çaktırmadan'' gruptan çıkma hadisesine bir nokta konmuş oldu. 9 Aralık'ta Anfield Road'u hüzün bekliyor.

Liverpool'un Uefa Avrupa Liginde temsilcilerimize denk gelmemesi dileğiyle...

23 Kasım 2009 Pazartesi

Florya'da Neyce Konuşuluyor?



''Maç sonrasında hakemin yanına gitmek istedi, ne diyecek bu konu hakkında?''

''No,No there were some players of my team.Going to the referee,you know when you do that you get card.So i just wanted to seperate players and take them inside.''

Manisa maçından sonra,Lig tv muhabiri Bahri bey soruyor,eleman çeviriyor,Rijkaard böyle cevap veriyor.Ve devam ediyor olay.

''Galatasaray,dünkü maçtan sonra liderlik şansı yakaladı ama kullanamadı.Bu bir hayalkırıklığı yarattı mı?''

''We are all dissappointed,that's clear.But still the distance is close,and we have a lot of game to play.If we win those games,we can be first again.''

Az çok yurt dışı görmüşlüğüm ve nacizane ingilizcem var.Dil,insanın kendini ifade edebilmesi için çok önemli bir unsur.Dil,hedeflerini anlatman için,olmazsa olmaz unsur.Dil,otorite sınırlarını belirleyen unsur.En önemlisi,dil,empati için bir numaralı unsur.Hatırlayanınız vardır,2000 Arsenal maçından önceki sağlık kontrollerinde,Okan'ın durumu kritik.Sağlık personeli Terim'e bilgi veriyor:oynaması zor diye.Ve Terim,Okan da ordayken :''oynamazsa oynamaz yapacak bişey yok'' der.Okan için hayatının en önemli maçı hakkında.Okan'ın nasıl ağlamaklı olduğunu görebilirsiniz orda.Tek ihtimali olan insanların hikayesinde.

Şimdi aynı şeyi Rijkaard için düşünüyorum.Nou Campa çıkmadan önce sağlık kontrolünde Hakan Balta olacak ve oynaması zor olarak belirlenecek.Rijkaard:''okey,we will find different strategy,due to Hakan's absen't''(Hakan'ın yokluğunda,başka bi strateji bulucaz) diyecek.Hakan ağlar mı? sanmıyorum. Rijkaard'ın şaka yapmadığını görür mü? sanmıyorum. Olayın ciddiyetini kavrar mı? ki bu nou campa çıkamamak demek. Sanmıyorum.

Galatasaray yönetimi bu zulüme bir son vermeli artık.Hollandaca bilen bir tercüman görevlendirilmeli.Teknik adamlar zaten yapar futbolcu üzerinde empatisini.Önemli olan futbolcuların teknik adamı kavrayabilmeleri.Ki bizim tercüman,eli ayağı süt beyazı Hollandaca bilmeyen bir Türk.Bu çocuk nasıl anlasın Rijkaard'ın neler hissettiğini.Aslında demek istediğinin ne olduğunu.Zaten yaşıda Rijkaard'ın çocuğu yaşında.Allah aşkına Avrupalılar çok kültürlü hepsi İngilizce biliyor ezikliğinden vazgeçelim.Bu adam ne kadar zorlanıyor görmüyor musunuz? Kendi duygularından çok ne konuşacağının stresini yaşıyor.Bu adamı rahat bırakalım.Zaten Türkiye'ye alışmak zor.Bir de kendini ifade etmek,oyuncuları etkilemek stresini yaşamasın.Ha unutmadan Neeskens de Hollanda vatandaşıydı değil mi?

İnenler,Çıkanlar Nba#Ekim-Kasım

İlk ay itibariyle bikaç isim sıcak poğaça ve çürük elma gibi karşımıza çıktı.Bazıları sevindirirken,bazıları üzdü.Karşılaştırmaları geçen sezona göre yaptım.Çaylakları ise vaat edilenlere göre.

+Kürsüye Çıkanlar:
  • Carmelo Anthony:Eleman sonunda verdi kafasını baskete.
  • Chris Bosh:Yapması gerekenleri şimdi yapmaya başladı.
  • Kevin Martin:Uzaklardan bağırıyor,ben all-starım diye
  • Josh Smith:Atlanta'nın çıkışındaki en önemli adam.
  • Joakim Noah:Double-Double ortalama sınıfına girdi ve çok etkili.
  • Andrea Bargnani:Draftın bir numarası,numaralarını gösteriyor.
  • Brandon Jennings:Bu yaşta liderlik yapıyor,55 atıyor,daha ne denirki?
  • Orlando&Atlanta&Phoenix


-Çürük Elmalar:
  • Derrick Rose:Heyecanla beklemekteyiz,oyuna ne zaman dahil olacak diye.
  • Iguodala&Brand:Philadelphia taraftarı bunu beklemiyordu şüphesiz.
  • Richard Hamilton:Tamam Billupssız işin olmazda,denesen be abi.
  • Hidayet Türkoğlu:Bir an önce toparlan.İspanya maçından beri böylesin.
  • Hasheem Thabeet:Yoksa yeni bir Kwame,Olowokandi faciası mı?
  • New York&New Jersey&San Antonio&Minnesota

Yalan Rüzgarı

Yazıya Manisaspor'u tebrik ederek başlamak istiyorum. Başta Güven olmak üzere 90 dakika müthiş efor sarfettiler. Oyundan düştükleri anlarda bile oyunu bir şekilde forse ettiler. Mesut Bakkal'dan kendini aşan bir taktik-strateji izledik. Sezar'ın hakkı Sezar'a.

Gel gelelim Galatasaray'a. Dün akşam takım halinde Beşiktaş-Fenerbahçe maçını izlediklerini varsayıyorum. Beşiktaş'ın teknik olarak yetersiz olmasına rağmen oynadığı mücadeleci futbol, Fenerbahçe'nin her an skor yapabilecek şekilde oynaması Galatasaray üzerinde müthiş bir baskı yaratmış. Hele hele Beşiktaş'ın kazanıp, Galatasaray'ın bugün Fenerbahçe'yle puan puana olma şansını yakalaması takımı moralman baskı altına almış. Peki bu etkenleri göz önünde bulundurup takımı bu maça motive etmesi gerekenler bunu düşünmüyor muydu? Galatasaray bugün müthiş heyecanlı, Manisa'lı oyuncuların yaptığı gibi rakibe 90 dakika basan bir futbol oynaması gerekirken nedir bu aymazlık, perişanlık?

Galatasaray bugün verimli hücum edemedi diyor herkes... Peki Nonda faktöründen bahseden? Bu adamı orta sahaya yakın bölgelerde duvar vazifesi görürken içim parçalanıyor. Bir forvet düşünün ki ancak rakip defansı bu kadar rahatlatsın, kendi yarı alanını bu kadar rahat kullanma imkanı versin. Dünyanın hiçbir yerinde yok böyle bir forvet tipi. ''Modern futbol!'' diye haykırmak istiyorum Rijkaard'ın suratına. Çıkaracaksın Nonda'yı 4-6-0'a döneceksin. Orta sahada zaten güç bela top yapan Mehmet Topal-Mustafa Sarp-Ayhan(Linderoth) üçlüsü ileride Nonda'yı gördü mü feryat figan topu uzatıyor. Arda'sız, Keita'sız, %3 performansla oynayan Elano'yla sen ne gibi atak varyasyon yapabilirsin? Dönen her topta Nizamettin ve Güven topu Simpson ve Ergin(maçın en kötü adamı) ile buluşturdu. Sen evinde topla oynamıyorsan, taraftarın tribünde maç hala sallantıdayken Nevizade Geceleri diye bağırıyorsa, birileri bizim yüzümüze baka baka yalan söylüyor, kandırılıyoruz. Ne acıdır ki bu takım bize her maçta yalan söylüyor.

Hani biz büyük takımdık? N'olur haftaya da aynı şablonla oynat bu takımı Rijkaard! En azından kendi doğrularına leke düşürme...

22 Kasım 2009 Pazar

Bugün ve Ertesi

Maçın özeti üstteki fotoğrafta gizli keza Mustafa Denizli > Daum eşitsizliğinin de göstergesi. Gördük ki Daum'un B Planı yokmuş. (Burada Rıdvan Dilmen ve türevlerine gönderme var!)

İlk dakikadan son dakikaya kadar koştu Beşiktaş. Fenerbahçe koşmadı mı? Onlar da koştular. Fakat aradaki mantelite farkı şuydu: Fenerbahçe camiası kazanmak için sadece İnönü'ye adım atmanın yeterli olacağı düşüncesindeydi. Sonuç ortada. Şişirme medya desteğinin yarattığı takım, bugün aslanlar gibi oynayan İbrahim Üzülmez'e dur diyemedi. Bu mağlubiyetin telafisi olur elbet. Ama şu gerçeği kimse samanaltı edemez: Fenerbahçe sınırlı vizyonuyla, Daum'un yarattığı dar rotasyonla bu ligde sittin sene şampiyon olmaz. (İstisna olaylar olursa birşey diyemem.) Maçtan sonra konuşulan tek konunun Gökhan Gönül'ün ilk yarıda yerde kaldığı pozisyon olması da bu tezimi güçlendiren bir diğer olgu.

Beşiktaş 2.yarıda yüreğini koydu sahaya. Geriyi Ferrari-Ernst sağlama aldı, Ernst, Fink ve İbrahim ateşi yaktı, Bobo-Tello ikilisi bu sezonki performanslarının üzerine çıktı, Çarşı zaten hiç susmadı. Ligin geleceğine yön verdiler bu gece Beşiktaşlılar.

Fenerbahçe mi? Ana bacı bırakmadıkları Guiza'yı aradılar yana yana, şaka gibi ama gerçek...

18 Kasım 2009 Çarşamba

Tamamen Duygusal (mı?)

Nba camiasında yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi King James.
Özetle,forma numarasını majestelerinin anısına değiştirebileceğini söyledi önümüzdeki sezon için.Hatta ileri gidip tüm ligde 23 numaranın emekli edilmesi gerektiğini söyledi.Bu açıklamasıyla Nba ikiye bölündü, lebrona destek verenler ve karşı çıkanlar.
Şimdi kısa bi flashback yaparsak Nhl'de Wayne Gretzky'nın 99 nolu forması emekli edildi tüm zamanlar için.

Ben bundan destek alarak Lebron'u desteklıyorum. Gerçektende sırtında 23 numara olan oyuncular dikkat çekmiyor benim gözümde. O numara zaten yaşayacağı tüm mutlulukları yaşadı. Lebron eğer samimiyse söyleminde o bile anladı hatasını o zaman.

Merak edenler için bir not:Lebron'un yeni numarası '6' olacak.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Batman Back


36 sayı (8/15 saha içi, 6/8 üçlük, 14/16 serbest atış isabeti), 4 rebo, 8 asist, 4 blok, 1 top çalma.
Manu sen insan mısın, benim canım kardeşim?

Raptorts at Spurs Boxcore

9 Kasım 2009 Pazartesi

Kazanmayı İstemekten Daha Fazlası...: 5-5

























Gerland Stadı bu gece fantastik gecelerinden birini yaşadı. Ortadaki 3 puandan çok daha fazlası vardı: İnanç, azim, hırs, 90+4 dakika sahada basmadık yer bırakmayan futbolcular. Bu gece forma giyen tüm futbolcuları (Lyon kalecisi Lloris hariç) alnından öpmek gerekir bence, hücum futbolunun tüm inceliklerini bizlere izlettirdikleri için.

Bu gece ne Marsilya taraftarları rahat uyuyabilecek ne de Lyon taraftarları. Öyle anlarda maçta öyle skorlar vardı ki 2 takımda arefeyi gördü bayramı göremedi. Neyse fazla uzatmadan anlatayım.. Maça hızlı başlayan taraf ev sahibiydi. Genç Boşnak Pjanic'in Marsilya savunmasının topu uzaklaştıramadığı poziyonda, topu alışı, defansı ekarte edişi ve son vuruşu mükemmeldi, 1-0.. Bu dakikadan sonra Claude Puel takımını geriye çekti. Maça başlarken ki 4-3-3 bir anda 4-5-1'e dönüverdi. İleri kanatlarda oynayan Govou ve Ederson, Gassama ve Cissokho'ya yakın oynamaya başladı. Keza hafta içerisindeki Liverpool maçında sakatlanan sağ bek Revelliere'in yerinde oynayan genç Gassama'nın bu maçın ağırlığını kaldıramayacağını gören Deschamps Niang'ı sol açığa çekti. Dakikalar 11'ü gösterirken bu kanattan kullandığı köşe vuruşunda defans oyuncusu Diawara iyi yükseldi ve kafa vuruşunu yaptı Lloris'in de ekstra çabasıyla(!) , 1-1.. Bu dakikalar içerisinde pederle şaşkın birbirimize bakarken bu sırada Govou'nun sadece orta sahadan topu aldığını ve 3 saniye sonra topu Marsilya ağlarına gömdüğünü hatırlıyorum, 2-1.. Bu dakikadan sonra maç ilk kez normalin altında bir tempoya düştü. Marsilya orta sahayı çok iyi parsellemesine rağmen, Kallström, Makoun ve yer yer öne çıkan Toulalan'ın mücadele gücüyle rakibine istediği pozisyonları yaratmasına müsade etmedi Lyon. Taa ki 44.dakikaya kadar.. Bu dakikada hiç olmayacak birşey oldu. Coupet'den sonra bir türlü Lyon kalesine yakıştıramadığım Lloris, Kayserispor'un kalecisi Suleymanouvari bir hareketle Bruno Cheyrou'nun 30 metreden çektiği ve üzerine gelen topu içeri aldı, 2-2... İşte bu anda maçta ipler koptu bana göre. O dakikaya kadar dengeli bir oyun oynayan Lyon'un oyun düzeni ikinci yarıda kaybolacaktı.. Kayboldu da... Daha ikinci yarının başında Niang'ın yine soldan sürüklediği atakta, penaltı noktasına yakın bir noktaya yapılan ortaya ayağını iyi sokan Fildişili Kone harika bir gole imza attı, Lloris yine çaresiz Gerland suskun, 2-3... 52'de harika bir atak organizasyonunda Brandao karşı karşıya kaldığı pozisyonda golü bulamadı. Lyon'da tam bir panik havası hakimdi. 55. dakikaya kadar oyuna dahil olmayan Puel bu dakikada sahada gezinen Ederson'un yerine mecburi(!) olarak Gomis'i soktu, çift forvete döndü. Dakikalar ilerliyordu. Lisandro'nun çabalarıyla Lyon oyunu 40 metrelik bir mesefeye kadar indirdi, Kallström-Bastos değişikliğinden sonra ağır Marsilya savunması bocalamaya başladı derken Brandao takımını rahatalattığını sandığı golü attı 79'da, 2-4... Ben o dakikada küfrede küfrede mutfağa kahve yapmaya giderken spiker Murat Çimen'in ''gooool Lisandro!!'' diye bağırdığını duymamla odaya geri dönmem arasında saniyeler vardır. Lisandro klasına yakışanı yapıyordu, enfes bir plaseyle, 3-4... Maç bitmiyordu, bitmek bilmiyordu, hiç bitmesin istiyordum. 83'te Heinze ''bu maça bende izimi bırakmak istiyorum.'' dedi ve penaltıya sebebiyet vererek kalp atışlarımıza ritim kattı, aman yarabbi Lisandro ve goooool, 4-4.. Maç bitmedi, Marsilya şokta, sanki biliyorlar birşeyler olacak daha maç bitmedi. Ve dakika 85, Gomis'ten Lisandro'ya harika bir ara pası, Lisandro'dan Bastos'a süper bir asist, Lyon taraftarları çıldırdı, Aulas kendinden geçti, 5-4... Herşeyin sonu diyorum artık, Deschamps çökmüş, Marseille Ultras cenaze evi modunda. Ama bitmeyen biri var o da Marsilya hücumcuları, hiç yılmadan saldırdılar. Dakika 90+3, Niang taşıdı topu sağ kanada, içeri bir orta (kendimi kaybettim kim ortaladı hatırlamıyorum) Lyon savunması topu uzaklaştıramıyor (ah be Cris!) Toulalan topu dışarı çelmek isterken, top Lyon ağlarında, bu maçı izleyen herkes şokta, 5-5...

2-3 dakika kalakaldım televizyonun karşısında, hala kendimde değilim. 100 yılda bir olur böylesi. Böyle kalitelisi, böyle adrenalinlisi. Bu gece futbolun şeref gecesiydi. Bu gece bu maçı seyredenlerin gecesiydi. Herşey için teşekkürler...

İşte tarihi maçın 10 golü...


6 Kasım 2009 Cuma

Türk Futbolu IN & Rumen Futbolu OUT













Endüstriyel futbolun günümüze yansımaları volume bilmemkaç. Biz bu adamlarla 15-20 sene önce evimizde berabere kalınca seviniyormuşuz cümbür cemaat, bana öyle anlattılar. Az evvel Star'dan seyrettim Galatasaray maçını keşke A2 takımıyla çıksaymışız, hafta sonundaki maç daha zor geçecek. Güya Avrupa Ligi mücadelesi verdik.

5 Kasım 2009 Perşembe

Sonunda...

Yine yeni gelin misali sarıldık anasını satayım...

2 Kasım 2009 Pazartesi

TSL 11.Hafta

Haftalar ilerledikçe kızışıyor lig. Beklenenlerin aksine çok farklı sonuçlar alınmaya başladı. Ankaraspor'un lig dışarısında bırakılmasından sonra -ben böyle görüyorum- tüm takımlar (özellikle Anadolu takımları) 17 takımlı özümsemeye başladı. Her sene biraz daha ivme kazanan TSL'de hararetli haftaları daha erken görmeye başladık. Geçen yıllara nazaran çok daha çalkantılı ve enteresan olaylara şahit olacağız bu sene.

-Ligin açılış maçında Ertuğrul'un Bursa'sı, Şifo'nun Antalya'sına karşı geçmiş haftalardaki agresif ve üretken futbolunu göstermedi. İlk yarıdaki Antalyaspor hücumlarının basireti bağlanmış gibiydi, Djiehoua'nun golünden sonra da çok net pozisyonları değerlendiremediler. Bursa'nın yeni yabancıları Batalla ve Ergic bu ligin kalburüstü yabancıları olduklarını haftalar ilerledikçe daha iyi ispatlıyorlar.

-Cumartesi akşamında Dolmabahçe'de kıran kırana bir mücadele vardı. Ekim ayının kralı Beşiktaş serisini sürdürdü. Fakat tribünler hala takıma tam olarak güvenmediğini söylemek gerek. Ernst ve İsmail Köybaşı galibiyetin mimarlarıydı. İsmail yüksek bedelle transfer olmasının sıkıntılarını daha hala üzerinden atabilmiş değil, eğer Denizli genç oyunucunun bu yöndeki sıkıntılarını gidermek üzerine ona özgüven aşılayabilirse İsmail'den fazlasıyla verim almaması için bir neden yok. Yalnız Beşiktaş'ın en büyük sorunu Fink'in yetersiz ve alternatifsiz olması. Cisse'yi çok arıyor olmalı Denizli, göz göre göre kaçırdılar gül gibi adamı. Devre arasında 2 takviye gerekiyor Beşiktaş'a. Biri mc pozisyonuna, bir diğeri de rakip defansı bozabilen ve top sağlayabilen bir striker olmalı. Hani belki Demirören yönetimi yapar diye söylüyorum, yersen.

-Galatasaray cephesinde suskunluk var. Çok zorlu ve kritik bir dönemeçten geçiyor camia olarak Galatasaray. Geçen haftaki mağlubiyetin faturasını hakeme kesmeye çalışanlar, Sivas karşısında alınan galibiyetten sonra bu gece yataklarında rahat rahat uyuyabilirler. Tipik derbi sonrası galibiyeti aldı Galatasaray. Arda biraz silkelenmiş, Daddy Cool yine bildiğimiz ekstra golünü yazdı, 2.yarı yatan bir Galatasaray izledik. Zira 2 senedir ligin altına üstüne getiren Sivas'tan eser kalmamış. En büyük kozu güçlü fiziğini yitirmiş Sivaslı oyuncular. Barış'ın hareket getirdiği sene başından beri eleştirilen Galatasaray orta sahasına diş geçirmediler. Yeni hocaları Muhsin Ertuğral'ın işi çok zor, TSL'yi tanıyıpta, Mehmet Yıldız sakatlıktan dönene kadar daha çok puan kaybedeceklerini düşünüyorum.

-Haftanın son maçında geçen haftanın derbi galibi Fenerbahçe'nin Kayserispor karşısında düştüğü acziyeti izledik. Başka bir açıklaması olduğunu düşünmüyorum. Hafta içerisinde Alex'e padişah kostümü giydirip lokum dağıtırken ki heyecan, heves vs. yoktu galiba Fenerbahçeli futbolcularda. İlk yarıda Suleymanou'nun hediye golünden sonra Daum takımını olduğu gibi geriye çekti. İkinci yarı Mehmet Topuz'un direkten dönen topu dışında hiçbir hamlesi yok Fenerbahçe'nin farkı arttırmak adına. Sonra Tolunay oyundan Makukula'yı aldı ve Kayseri oyunu rakip yarı alana yıktı. 3 net pozisyonda ''ilk yarı yere yatmadım'' şeklinde beyanat veren Volkan başarılıydı. Tolga Özkalfa penaltıyı çalarken yardımcısına güvendi, bana sorarsan Cangele penaltı için yalvardı ve aldı. Fenerbahçe için çanlar çalıyor. Bu maçta alınacak mağlubiyet belki özeleştiri imkanı verirdi fakat ''Kayseri deplasmanında 1 puan iyidir.'' düşüncesi ilerleyen haftalarda çok puan kaybettirir bu takıma.

-Diğer maçlarda Denizli İBB karşısında yoğun baskı kurduğu maçta fırsatları değerlendiremedi, atamayana attılar klasik olarak. Antep evinde yine son dakikalarda güldü. Diyarbakır başkanı maçtan önceki olaylar ve hakem Süleyman Abay'ın taraflı maç yönetimini iddaa ederek haftaya Galatasaray maçına çıkmayacaklarını ifade etti, farklı durumlar sözkonusu, )başka bir postta değinebilirim bu konuya.) Manisa deplasmanda güzel bir oyunla Gençler'i mağlup ederken, Kasımpaşa Eskişehir karşısında son dakikalarda yediği golle beraberliğe razı oldu.

22 Ekim 2009 Perşembe

Nba Analizleri # PG



Yaklaşan Nba sezonu eminim herkesin içini kıpır kıpır ediyordur.30 takımın analizini yapmak baya bir süre alacağından (gerçekten uzun,tembellik değil yoksa!) pozisyonlara göre ağırlık alıp,lige nasıl etki yapacağını ölçtüm sizler için.İlk mevkimizde tabiki point guard.Kendi kafamda ilk 10'u belirleyip afiyetle önünüze servis ediyorum..

1-Chris Paul #3 (NOH):CP3 yazın NOH'un salary cap sorunu yaşıyor olmasından dolayı ''beni takasta kullanabilirler,profesyonel biriyim'' gibi tüm gereksiz açıklamalarına rağmen NOH'ta beklenildiği gibi kaldı.Elbette bunda başkanın ve Okafor'un katkısı büyük.Chandler karşılığında New Orleansa gelen Okafor,West ile birlikte hücüm opsiyonunu arttıracaktır.Ve Paul yine bu sezonda PG krallığında kimseyi oturtmayacaktır.Bu sezon 12 asist ortalaması yapabilir ama San Antonio ve Dallas'la gireceği batı 2.lik yarışından galip çıkar mı, soru işareti.

2-Deron Williams #8 (UTA): Kimseyi tatmin edemeyen,hep daha fazlası istenen Williams bu sezon geçen seneye göre daha hırslı ve başarılı olacaktır.Kabus gibi geçen bir sezondan sonra hazırlık maçlarında gördüğümüz kadarıyla Utah'ın hedefi Playoff'a girmek yerine ilk 4 içinde yerini almak olacaktır bu sene.Millsap'ın takımda kalması Utah ve Deron Williams için büyük avantaj.Williams asist yapacağı 4.adamınıda kaybetmedi.

3-Gilbert Arenas #0 (WAS): Nam-ı diğer ''agent zero'' sahalara geri döndü.Bir çok nba sever büyük bir mutluluk içinde.Çünkü bu adamı izlemek apayrı bir keyf.Son maçta 30 dakika oynayıp 15 sayı 10 asistle double-double yapması, kafalarda dönüşüm muhteşem olacak şarkısını mırıldandırıyor.

4-Steve Nash #13 (PHO):Suns 'devrim' öncesi son provalarını yapıyor.Steve bu takımın bir numaralı lideri hala.Ama Stoudamire bavulunu hazırlamaya devam ediyor her daim.Shaq'ın gidişi çok kötü etkilemez Nash'i ama Frye bu takım için napar sorusu hala şekillenemedi.Nash yine yapacağını yapar ama,artık vahşi batıda daha fazla tek başına savaşamayacağının farkında.

5-Tony Parker #9 (SAS): Skorer guard Parker,Jefferson'un gelişiyle back-courttaki yükünü hafifleteceğe benziyor.Duncan'ın son demlerini yaşaması Spurs için avantaj çünkü fazla hırslı olacaktır.Parker,Jefferson ve Ginobili ile sayıları paylaşıp asistlere yüklenebilir bu sene.Amansız bir rekabet olacak rakip guardlara karşı çünkü Bowen çoktan TV'nin başında kuruldu ve takımı yalnız bıraktı bu sene.Defans dolu bir sene Parker'ı bekliyor.

6-Derrick Rose #1 (CHI): Gordon-Deng başarısız denemesinden sonra Bulls'ta Rose-Salmons dönemi başladı.Rose emin adımlarla yukarılara doğru yürüyor.''Yılın çaylağı'' artık daha fazla sorumluluk alacaktır.Ve kazandığı bir senelik tecrübe onun daha rahat olmasını sağlayacaktır.Bu da geleceğin en önemli 2-3 isminden biri olacak bu adamı daha yakından tanımamızı sağlayacak.Arkandayız be cool adam.

7-Rajon Rondo #9 (BOS):Nba'ın en ''ballı'' guardı desek abartmış olmayız heralde.Hani öyle birşey ki topu rastgele atsa asist olacak.Oynadığı adamların 4ününde milyonlarca odalarda posterleri asılı.Ama bu kadar haksızlık etmemliyiz bu adama.O Celtics'in balansını sağlayan adam.Bu sene All-Star hafta sonunda Celtics ekipmanlarıyla görülürse kimse şaşırmasın.

8-Jason Kidd #2 (DAL): Shawn Marion'un gelişi herhalde en çok Kidd'i sevindirmiştir.Kidd atletik adamları çok sever.Aynı zamanda Dallas bu sene kesinlikle kendi sınırlarını zorlayacaktır çünkü tren kaçtı kaçmak üzere iyi bir jenerasyon daha yakalamak için.Howard ve Marion Kidd'i daha iyi anlayabilirse saha içinde,Nowitzki bu yolda yalnız yürümez.

9-Devin Harris #34 (NJ):Artık Carter yok.Ve üstelik Alston var.Bu ikisi nasıl aynı takımda oynayacak çok merak ediyorum doğrusu.Harris için gong çaldı.Kendisini ispatlamak için önemli bir sene.Geçen seneki All-Star performansını devam ettirmeli.

10-Chauncey Billups #7 (DEN): Mr. Big Shot geçen seneki finali şans olarak görenlere bu sene cevap vermeye çalışacak.Denver iyi yolda.Temeller atılıyor.Billups memleketine gerçekten iyi hizmet ediyor.Anthony ile oluşturduğu ikili birçok transfer canavarı takımı zor durumda bırakabilir.Ha Billups mı? Dedik ya Mr.Big Shot diye.

Çok Özledik


Hava yağmurlu şu an.Pencereden izledim dışarıyı,üşüdüm.
Ama bu video içimi ısıttı yine. İlaç gibi.

15 Ekim 2009 Perşembe

#1


Fatih Terim tarafından keşfedilen, Antalya'da başladığı spor kariyerinde yedek kulübesinde beklemekten, İzmir'de yapılan Ümit Milli takımı seçmelerini geçerek kurtulan Rüştü, Ümit Milli takımımızda ilk kez forma giydiği karşılaşmada, Polonya'da Almanlar'dan 4 gol yedi. Daha sonra, 1993 yılında Beşiktaş'la anlaşan Rüştü, talihsiz bir trafik kazası geçirdi.

Bu kazada, çok yakın bir arkadaşını kaybeden ve ağır yaralanan Rüştü için Beşiktaş'ın kapıları, kendisini muayene eden doktorun "çok riskli, almayın." sözleriyle kapandı.
Bunun üzerine Antalyaspor'a dönen Rüştü, yeni taliplisi olan Fenerbahçe'de 1994-2003 yılları arasında toplam 9 yıl kaldı.2002-2003 sezon sonunda İspanya'nın köklü kulüplerinde FC Barcelona takımına transfer olmuştur. 1 yıl FC Barcelona'da yedek kaleci olarak görev yaptıktan sonra, 31 Ağustos 2004 tarihinde tekrar Fenerbahçe'ye 1 yıllığına kiralık olarak transfer edildi.
Fenerbahçe teknik direktörü Zico'nun geçen sezon takımda fazla şans vermemesi ve Fenerbahçe'de hakettiği değeri görememesi nedeniyle Beşiktaşı tercih eden Rüştü Reçber 17 Haziran 2007'de bu takımla ile 3 yıllık bir sözleşme imzaladı.Ve kariyerinin son dönemecine girdi.

Ama diplomasinin ve Fatih Terimin gölgesinde kalan maçta Türkiye, gelmiş geçmiş en iyi
kalecisinin buruk vedasını göz ardı ediyordu.O ki 2002 Japonya-Kore turnuvasında tam anlamıyla Türkiye 'yi futbol ülkesi gösteren başlı başına gurur kaynağımızdı.

Rüştü, bir çok kez, biz gözlerimizi kaparken,o da kulaklarımızı rakip takım lehine gol sesini duymamamız adına kapatıyordu.Her büyük kaleci gibi oda birçok hatalı gol yedi.Astronomik rakamlarla anılmamasının tek suçu Arda gibi,Tuncay gibi,Hakan Şükür gibi,İlhan Mansız gibi medyatik olmamaktı.Adam gibi adamdı o.Eminim ki Rüştü'nün Türk futbolu için yapacakları bitmedi.O şimdi yeni rüştüler kazandırmak için kolları sıvamıştır.Ve umarım bizde geçmişe saygısızlığı bi nebze daha yitiririz.

Yolun açık olsun büyük kaptan.

13 Ekim 2009 Salı

Yılmaz Vural'ın A Milli Takım Sanrısı

''yılmaz vural olarak milli takıma talibim''

---ağır derecede spoiler içeren açıklamalar---
en azından ben varım mesela. 25 yıldır bu ligde çalışıyorum. eğitimim var. yabancı dilim var. bize verilen imkanlarla neler yaptığımız belli. milli takıma çok futbolcu yetiştirdik. ben kendimi aday görüyorum, ama bir tane gazetede adımız geçmiyor. demek ki işin uzmanlık boyutuna bakılmıyor. o yüzden biz de 'tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok' misali..
---ağır derecede spoiler içeren açıklamalar---

kestik!

ah benim yılmaz hocam vah benim yılmaz hocam! ben sana dayanamam. bi hikmet karaman'la seni mutlu edemedik şu ülkede, imkanlar, şartlar, ibne basın, bunu da yazın. ama bu ülkede sanıyor musun ki hayalleri olan tek insan sensin. bak bende az evvel fm 2009'da efsaneler yarattım liverpool'la, ekrana bakıp ağlıyorum şu an. aslında rafael benitez'in yerinde ben olmalıyım. evet tam olarak bunu düşünüyorum abi. bbc'den bi tane de adamla görüşmüşlüğüm yok. ilk kez bu mecreda açıklıyorum bunu. neyse sözünü kestim az evvel sanırım. affola.

---ağır derecede spoiler içeren açıklamalar devam ediyor---
türkiye'de futbolu yönetenlere içimizden içimizden kırılıyoruz. yeteri kadar deneyim isteniyorsa tecrübeliyim. avrupa'yı biliyorum. daha düne kadar bu ülkede pro lisans sahibi olan sadece bendim. bu ülkeyi benden daha iyi tanıyan biri olabilir mi? iki tane akademi bitirmişliğim var. yabancı istiyorlarsa, ben aynı zamanda alman vatandaşıyım!
---ağır derecede spoiler içeren açıklamalar bitti sonunda---

abi dil falan demişsin de benim de var ingilizce, upper seviyede hemde. hayat işte. hangimiz hakketiğimiz yerdeyiz ki? kasımpaşa'da iyisin bence sen. gayet pro.

5 Ekim 2009 Pazartesi

Tekne Su Aldı

Bu yazımı okuduktan sonra, adım ister tabelacı,ister futboldan anlamaz,ister içimizdeki hain taraftar,isterse de ben demiştimci olsun.Herhalde Eskişehir,Graz ve Ankaragücü maçından 2 puan -3 averaj çıkaranlar kadar suçlu olmam.
Ankara dönüşü uğradığım Konya'dan,Gaziantep'e doğru yola çıkarken saat 17.00'ı gösteriyordu.Keyifli bi yolculuk olacağını ummuştum.Hem arkadaşımla sohbet eder,hemde cebime Galatasaray'ın galibiyet mesajı gelir daha da keyiflenirim demiştim.Saatler 18.43 ü gösterdiğinde ise,Ankaragücü'nün 3-0 kazandığını memonun mesajıyla öğrendim.Şaka sanmıştım bu dakikaya kadar ama gerçekmiş.Maçı izledim hemen.Kafamda sene başından beri takılan baloncuklar teker teker patladı.
Galatasaray sene başı Rijkaard'ı getirdiğinde Adnan Polat hedeflerin artık Türkiye ligi ve Şampiyonlar ligi'ne katılmak ile sınırlandırılamayacağını söylemişti.Büyük ve cesurca laflardı bunlar.Derken Lyon'un ''Lincoln''u Keita 6 M Euroya,City'nin yedek kulübesi demirbaşı Elano 7 M Euroya,bedava kaleci Franco ve Sarp ve de şampiyon BJK'den Zan transfer edildi.4 tane hazırlık maçı kıvamındaki Uefa maçlarıyla serüven başladı.Ve daha sonra savunmasız Antep,amatör Denizli,3 kredili Hücum dersinden 5 senedir çakan Kayseri,Mustafa Denizli'li Beşiktaş,Tallin'den kötü Pnthnks ve son dakika golüyle Kasımpaşa mağlup edildi.Gayet tabi Galatasaray gelmiş geçmiş en iyi takım oldu.Facebook ta onlarca videosu paylaşıldı.Kahvelerde ''3 gol atmayınca galibiyetin zevkini almıyorum birader'' tarzı espriler yapıldı.Fenerbahçenin her yaptığı ise şans olarak değerlendirildi.Ama gerçek oyuncular daha sahne almamıştı.
Çok geçmeden Topal çıktı sahneye Eskişehir maçında defansla forveti birbirine küstürdü,Graza mükemmel bir gol ortamı hazırladı.Patronun oğlu Uğur kulübede mızıkçılık yaptı bende oynayacam diye oda çıktı,devletin malı yemeyen keriz deyip birazda o yedi.Shabani Nonda ise Kasımpaşa maçında boş kaleye Hat-trick ini yaparak,bu dersten muafiyetini aldı ve yatak odasının dekorasyonunu değiştirdi o hat-trick primiyle.Hakan Balta ise sözleşmesinde yazılı olan opsiyonlu ''sağ ayağıma top değmeyecek abi'' ibaresini tekrar yürürlüğe koydu.Bunlar yardımcı oyunculardı ya başrol?
Harry Kewell:Hala Premier ligde oynamanın kredisini kullanıyor.Yani tamam güzelde topa vurmasını unutan,oyun zekası her geçen gün sıfıra yaklaşan,başarılı 2 pas yapamayan,ikili mücadelelerde tamamıyla bir kadın gücü objesi olan bu adamı dahi! Neeskens hala farketmiyor mu? Kewell tehlikesinin farkında mısınız?
Elano Blumer:Alex bitti.Elano Kaka kadar iyi.Brezilya'nın ilk onbiri.Türkiye'nin tozunu attıracak diyenler nerdesiniz? Kendini,hedefi 6.lık olan bir takımda oynadığını zanneden bu adamı uzaktan şans bir gol atıncamı savuncaksınız ancak?Elano Lincoln'u oyun olarak şimdiden aratmıştır.Ve bu adam düz oyuncu kavramının peygamberidir.
Frank Rijkaard&Neeskens:Dahiyene ikililerin oyun stratejisini artık Artvin Hopaspor bile çözdü.4-2-3-1 e kafayı takan bu ordinaryuslar,gol atılsada yenilsede ellerinden gelen tek şeyin,Ole Gunnar Solskjaer abimiz Aydın Yılmaz ve Baros-Nonda değişikliğini gerçekleştirerek gösteriyorlar.Futbolcunun tipine göre forma veriyorlar.Motivasyon sıfır.Orta Sahada pas trafiği İstanbul trafiğinden beter.Tek yapılan topu Arda veya Keitayla buluşturmak.Nadirce hazırlanan organize pozisyonlarda gol bulmak Barosun yeteneğine kalmış.Yoksa sürekli karşı takımın hatalardan gol bulunuyor(bkz:GS 4-1 Denizli,Pnthnks 1-3 GS).Futbolcular hedefin ne olduğundan bi haber.Facebookta gezen 2milyon Galatasaraylı Fan Page sayfasını görüp mutlu oluyorlar.Potasyumları eksik veriliyor.Her maç 3 gol atacaklarını sanıyor.Kadıköy için saniye tik tak atıyor.Bu paralelde hezimetde Florya'nın kapısında uykusuzca bekliyor.Fenerbahçe şimdiden şampiyonluk balosunu nerde yapacağını düşünmeye başladı.Ve Florya'ya bakılırsa,çok da hayalperest gözükmüyorlar.

4 Ekim 2009 Pazar

Ankaragücü:3 - Galatasaray:0

Haldun Üstünel şu dakikalarda ne hisseder bilemiyorum. Açıkçası ben bile şu an bu satırları yazarken ciddi manada Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıklarında yatan en azılı hastanın psikolojisinden çok da uzakta hissetmiyorum kendimi. O adamın halini şu an tasavvur edemiyorum, harcanan onca emek, tepilen yollar bu takım için miydi? Haldun Üstünel neyin diyetini ödüyor? Peki Rijkaard şu an ne alemde.. Bu gece rahat uyuyabilecek mi? Hiç sanmıyorum...

Maç hakkında yazacak inanın mecalim yok. Arda'yı bir kenara koyuyorum, bugün Galatasaray teknik ekibinden tutun da kaleci Leo Franco'ya, büyük umutlarla transfer edilen Elano'dan, bir an evvel sakatlıktan dönmesini beklediğimiz Ayhan'a kadar hepsi müthiş derecede kötüydü. Mağlubiyetin faturasını kesecek oyuncu bulamamak da acı bir ironi. Baros efendi geçen hafta kulübede kaldığından, hafta içinde Graz karşısında gösterdiği istekli futbolun 10'da 1'ini ortaya koyamadı bugün, demek ki neymiş? Oyuncular daha sezon başından maç seçmeye başlamış. Elano hala kendini Manchester City'de zannediyor. Biri de çıkıp sen Türkiye'nin en büyük kulübüne geldin demiyor bu adama. Yaptığı paralel paslarla, arada hücuma attığı uzun toplarla benim gözümde geçen seneki Maldonado'dan 1 tane farklı bi özelliğini göremiyoruz, keyfi yeterse oynayacak galiba. Kulübede maç seyrederken ki heyecanını da biliyoruz Elano'nun. Ancak unutmasın ki böyle devam ederse Galatasaray'dan sonraki durağı en fazla Atletico Mineiro olur.Lincoln bu takımdan ayrılırken tüm kötü huylarını Florya'ya bırakıp gitmiş anlaşılan..

10.haftaya namağlup gidecektik güya. Rüyalar aleminden çıktık, mini Galaktikos söylemlerinden uzaklaştık diye umuyorum artık. Bu şımarıklığın, rehavetin ardı arkası gelmez bunu tüm Galatasaray camiası bilmeli. Ha tabi bu yazdıklarım eğer bu mağlubiyetten alınacak ders sonucunda camiadaki herkesin bilmesi gereken şeyler olacak. Eğer özeleştiri yapılmazsa, bu mağlubiyet ''iş kazası'' olarak kabul edilirse, Galatasaray'ı biz Galatasaraylılar olarak bitiririz. Bu da böyle biline.

Dipnot: Son sözüm Barış Özbek'e.. Şu Ayhan'daki formsuzluğa, Mehmet Topal'daki ruhsuzluğa, Mustafa Sarp'taki şuursuzluğa baktıkça senin kıymetini daha iyi anlıyorum. En azından sahaya yüreğini koyuyorsun ki senin gibi adamlara ihtiyacı var bu takımın! Sahada eli belinde gezinen, ne idüğü belirsiz, üzerinde taşıdığı formadan habersiz futbolcu kılıklılara değil...

29 Eylül 2009 Salı

Kabuk Değiştirmek = Lyon 2009-2010

7 yıllık hanedanın geçen sene Bordeaux tarafından yıkılması Lyon başkanı Jean-Michel Aulas'ın canını sıkmışa benziyor. Sezon sonunda Laurent Blanc'ın öğrencileri Caen deplasmanında şampiyonluk şampanyalarını yudumlarken, Aulas muhtemelen Claude Puel'i karşısına oturtmuş koca senenin hesabını soruyordu. Fakat Aulas'ın ne cin bir adam olduğunu kimse bilmez. Real Madrid'in sansasyonel transferler zincirine Karim Benzema'yı ekleyeceğini tahmin etmemiş olmasına 0 ihtimal veriyorum. Yoksa Puel'in kovulması an meselesiydi. Puel ise Lille'de gösterdiği makine-takım ilişkisini Lyon yıldızlarına anlatamamasını geçtim, disiplin olarak da yerlerde sürünen bir Lyon vardı. Akabinde ve detayında gözünü karartan Galaktikos'un Benzema hamlesiyle kasasına 35 milyon Euro gibi bi parayı cebellezi yapan Aulas'ın kafası rahata erdi.
Hamleler basitti, takım yeniden yapılanacaktı! Gün temizlik günüydü..

Misyonunu tamamlayan Juninho'yu sezon biter bitmez göndermişlerdi zaten. Sonra Haldun Üstünel'i kafaya alıp, koca sezonu bar bar gezerek geçiren, Lille'deyken aslında çok sevdiği hocası Puel'e saygısını yitiren Kader Keita, Ali Sami Yen yollarını tuttu. Defansta kambur yapan Mensah Sunderland'e, bal yapmayan arı Grosso Juventus'a satıldı. St.Etienne'den geldiğinden beri yapmadığı caka kalmayan Piquionne Portsmouth ile EPL'de oynamayı seçerken Lyon'un kasasına totalde 50 ila 55 milyon Euro civarında bir bonservis ücreti giriyordu. Açıkçası Lyon'un geçmiş yıllarda sattığı Tiago, Diarra, Essien, Malouda gibi isimlerin yanında lafı bile geçmez bu rakamların. Fakat Lyon geçen seneki başarısızlığın bedelini ödüyordu, belki de doğru yapılanma ile gelecek 10 seneyi kurtarıyorlar, biz farkında değiliz.

Yapılan takviyelere gelecek olursak, en büyük sükse Porto'nun yıldızı Lisandro Lopez'in transferiyle oldu. Açık söylüyorum; Lyon için 20 ila 25 milyon Euro arasındaki paraya yapabileceği optimum transfer budur. 26 yaşındaki Lisandro'nun gelecekte (eğer sakatlık yaşamazsa) bir El Classico derbisinde gol sevinci yaşarken görüyorum. Porto'dan alınan Aly Cissokho da biraz geri planda kalsa bile iyi transfer olduğunu taahhüt edebilirim. Benzema'nın yerine alınan Bafetimbi Gomis hırsı ve gücüyle Lyon'un yeni takım karakterine uyum sağlayacaktır. Bana göre asıl bomba transfer (en az Lisandro Lopez kadar bomba) Michel Bastos transferidir. Evveliyatı çok sağlam bu adamın, Ligue 1'e her daim damgasını vurabilecek potansiyele sahip. Kısa zaman içerisinde Lyon'un az para verip çok paraya sattığı yani endüstriyel futbolun gözüne gözüne vuracağı günler yakındır.

Geçen süre zarfında 3-4 kez Lyon'u izleme fırsatı buldum. Henüz konuşmak erken fakat aşı tutmuşa benziyor. Takım fazlasıyla dinamik, geçen sene bekleneni veremeyen Ederson sağ açıkta kendini bulmuş. Miralem pjanic geçen seneki tecrübesizliğini atmışa benziyor, Juninho'dan daha öğrenceği çok şeyler vardı, fakat her halukarda çok yetenekli oyuncu. benchten de gelse ilk 11 başlasa da bu sene çok daha verimli olacağına inanıyorum pjanic'in. Her zaman belirli bir ortalama defansif yapısını bozmayan Lyon'da, hücum hattundaki haddinden fazla zenginlik rekabeti üst seviyeye çekmiş. Daha haftalar ilerledikçe, zorluk katsayısı yüksek maçlar fazlalaştıkça Aulas'ın kumarı tutar mı, tutmaz mı net bir şekilde göreceğiz.

Bir

Bloğun kurulmasına karar vermemizin ertesinde, birtakım unsurları netleştirdikten sonra, yavaştan kalemi, kılıcı kuşanıp sahalara inme vaktidir dedik. Benzer konuları işleyen bloglara nispet yaparcasına, farklı konularda ahkam kesebilecek kıvamda olmamızdan dolayı, çok yönlü bir blog okuyacağımıza şüpheniz olmasın.

Her daim sık kullanılanlarınızda olmaktan kıvanç duyar, saygı ve muhabbetle selam ederim.

not: ilk yazıda bu sene yerlerde sürünen TSL'yi hafiften onore etmek istedim:))

28 Eylül 2009 Pazartesi

T-Mac:Toronto yıllarımdaki atletikliğimi aratmayacağım.

O bir zamanlar süperstardı.Eli sıcakken Kobe'den bile iyiydi.Bilmem kaç kez MVP adayıydı.Bizim jenerasyonun NBA ile tanıştığı dönemlerde çoğumuzun gençlik kahramanıydı.Şimdi eski hayranlarına mesaj gönderiyor bu şekilde.2 defa mikro kırık ameliyatı geçiren birine inanmak zor ama gönül bu.İçimizdeki T-Mac aşkı bambaşka. 1/1000000 ihtimalde olsa, Kobe'yi,LeBron'u,Howard'ı potaya sokmasanda,çıkıp sakızını çiğneyerek 40 sayı atmanı özledi bu gönül.Ters turnikelerini,son saniyelerini,panyaya göz kırpıp paslaşmanı,hücumun daha 3.saniyesinde el üstü üçlüklerini özledi bu gönül.

Çocuk da yaparım,Kariyer de...



Tam bir masal kitabı onun yaptıkları.Güçlü Serena'yı yenip finale çıktığında wildcard'la (özel davet) finale çıkan ilk tenisçiydi.Caroline Wozniacki'yi mağlup edip şampiyon olduğunda ise grand slam tarihinde seri başı olmadan şampiyon olan ilk tenisçi oldu. 1980'de Wimbledon şampiyonu olan, Avustralya'lı Evonne Goolagong'dan sonra bir grand slam kazanan ikinci anne oldu, ve Kim'in 26 yaşında olması onu en genç grand slam şampiyonu anne yaptı.2007'de tenisi bıraktığını açıkladığı günden tam 2 yıl sonra kortlara döndü ve Clijsters 2 sene boyunca hiç bir resmi maça çıkmadıktan sonra, sadece 14. maçında kupayı kızı Jada ile kaldırdı.
Maç sonrası konuşmasında ilk teşekkür, ABD Tenis Federasyonu'na gidiyordu, "Bana wild card vermeseler burada olmazdım" diyordu Clijsters. Sonra babasına, annesine, eşine ve tabii ki kızına. Ve kendisini destekleyen herkese teşekkür etti. Sonra eşini ve kızını yanına çağırdı, kupasıyla birlikte gazetecilere poz verdi.
Kim, Lüksemburg'a kadar kız kardeşinin doğum yapması sebebiyle görünmeyeceğini de ekledi.Clijsters kardeşler işin sırrını çözmüş çoktan.

Başlama Vuruşu,Hava Atışı,İlk Servis vs.vs....

Öncelikle bizi okuyan yada okuyacak olan herkese selam ediyorum buradan.Bu blogun kurulma veya yazılma amacı tamamen içimizde haykırdıklarımızı dışarı ile paylaşma gereksinimidir.Tıpkı güzel bir film izlendiğinde veya şarkı dinlenildiğinde onun kritiğini yapma isteği gibi.
Bundan yıllar önce düştü gönlümüze spor ateşi.Futbol,basketbol,tenis..her ne varsa hayatla bağdaştırdık,ilham aldık,bilmek istedik,kişiliğimizdeki rekabetçi gücü tanıdık.Evet bu blogda spor ve aktüel hayat konuşulacak çizilecek,ancak dahada önemlisi biz kendimizi ifade edeceğiz;bilimin,araştırmanın paralı olduğu,fikir sahibi olmanın yasak olduğu,ayrımcılığın olduğu,farklılaşma çabası ile kendini kaybedenlerin bulunduğu bir ülkede,Türkiye'de;bizi ortak bir paydada buluşturan platformda yani sporda ifade edeceğiz,tekrar hoş geldiniz dostlar..