29 Eylül 2009 Salı

Kabuk Değiştirmek = Lyon 2009-2010

7 yıllık hanedanın geçen sene Bordeaux tarafından yıkılması Lyon başkanı Jean-Michel Aulas'ın canını sıkmışa benziyor. Sezon sonunda Laurent Blanc'ın öğrencileri Caen deplasmanında şampiyonluk şampanyalarını yudumlarken, Aulas muhtemelen Claude Puel'i karşısına oturtmuş koca senenin hesabını soruyordu. Fakat Aulas'ın ne cin bir adam olduğunu kimse bilmez. Real Madrid'in sansasyonel transferler zincirine Karim Benzema'yı ekleyeceğini tahmin etmemiş olmasına 0 ihtimal veriyorum. Yoksa Puel'in kovulması an meselesiydi. Puel ise Lille'de gösterdiği makine-takım ilişkisini Lyon yıldızlarına anlatamamasını geçtim, disiplin olarak da yerlerde sürünen bir Lyon vardı. Akabinde ve detayında gözünü karartan Galaktikos'un Benzema hamlesiyle kasasına 35 milyon Euro gibi bi parayı cebellezi yapan Aulas'ın kafası rahata erdi.
Hamleler basitti, takım yeniden yapılanacaktı! Gün temizlik günüydü..

Misyonunu tamamlayan Juninho'yu sezon biter bitmez göndermişlerdi zaten. Sonra Haldun Üstünel'i kafaya alıp, koca sezonu bar bar gezerek geçiren, Lille'deyken aslında çok sevdiği hocası Puel'e saygısını yitiren Kader Keita, Ali Sami Yen yollarını tuttu. Defansta kambur yapan Mensah Sunderland'e, bal yapmayan arı Grosso Juventus'a satıldı. St.Etienne'den geldiğinden beri yapmadığı caka kalmayan Piquionne Portsmouth ile EPL'de oynamayı seçerken Lyon'un kasasına totalde 50 ila 55 milyon Euro civarında bir bonservis ücreti giriyordu. Açıkçası Lyon'un geçmiş yıllarda sattığı Tiago, Diarra, Essien, Malouda gibi isimlerin yanında lafı bile geçmez bu rakamların. Fakat Lyon geçen seneki başarısızlığın bedelini ödüyordu, belki de doğru yapılanma ile gelecek 10 seneyi kurtarıyorlar, biz farkında değiliz.

Yapılan takviyelere gelecek olursak, en büyük sükse Porto'nun yıldızı Lisandro Lopez'in transferiyle oldu. Açık söylüyorum; Lyon için 20 ila 25 milyon Euro arasındaki paraya yapabileceği optimum transfer budur. 26 yaşındaki Lisandro'nun gelecekte (eğer sakatlık yaşamazsa) bir El Classico derbisinde gol sevinci yaşarken görüyorum. Porto'dan alınan Aly Cissokho da biraz geri planda kalsa bile iyi transfer olduğunu taahhüt edebilirim. Benzema'nın yerine alınan Bafetimbi Gomis hırsı ve gücüyle Lyon'un yeni takım karakterine uyum sağlayacaktır. Bana göre asıl bomba transfer (en az Lisandro Lopez kadar bomba) Michel Bastos transferidir. Evveliyatı çok sağlam bu adamın, Ligue 1'e her daim damgasını vurabilecek potansiyele sahip. Kısa zaman içerisinde Lyon'un az para verip çok paraya sattığı yani endüstriyel futbolun gözüne gözüne vuracağı günler yakındır.

Geçen süre zarfında 3-4 kez Lyon'u izleme fırsatı buldum. Henüz konuşmak erken fakat aşı tutmuşa benziyor. Takım fazlasıyla dinamik, geçen sene bekleneni veremeyen Ederson sağ açıkta kendini bulmuş. Miralem pjanic geçen seneki tecrübesizliğini atmışa benziyor, Juninho'dan daha öğrenceği çok şeyler vardı, fakat her halukarda çok yetenekli oyuncu. benchten de gelse ilk 11 başlasa da bu sene çok daha verimli olacağına inanıyorum pjanic'in. Her zaman belirli bir ortalama defansif yapısını bozmayan Lyon'da, hücum hattundaki haddinden fazla zenginlik rekabeti üst seviyeye çekmiş. Daha haftalar ilerledikçe, zorluk katsayısı yüksek maçlar fazlalaştıkça Aulas'ın kumarı tutar mı, tutmaz mı net bir şekilde göreceğiz.

Bir

Bloğun kurulmasına karar vermemizin ertesinde, birtakım unsurları netleştirdikten sonra, yavaştan kalemi, kılıcı kuşanıp sahalara inme vaktidir dedik. Benzer konuları işleyen bloglara nispet yaparcasına, farklı konularda ahkam kesebilecek kıvamda olmamızdan dolayı, çok yönlü bir blog okuyacağımıza şüpheniz olmasın.

Her daim sık kullanılanlarınızda olmaktan kıvanç duyar, saygı ve muhabbetle selam ederim.

not: ilk yazıda bu sene yerlerde sürünen TSL'yi hafiften onore etmek istedim:))

28 Eylül 2009 Pazartesi

T-Mac:Toronto yıllarımdaki atletikliğimi aratmayacağım.

O bir zamanlar süperstardı.Eli sıcakken Kobe'den bile iyiydi.Bilmem kaç kez MVP adayıydı.Bizim jenerasyonun NBA ile tanıştığı dönemlerde çoğumuzun gençlik kahramanıydı.Şimdi eski hayranlarına mesaj gönderiyor bu şekilde.2 defa mikro kırık ameliyatı geçiren birine inanmak zor ama gönül bu.İçimizdeki T-Mac aşkı bambaşka. 1/1000000 ihtimalde olsa, Kobe'yi,LeBron'u,Howard'ı potaya sokmasanda,çıkıp sakızını çiğneyerek 40 sayı atmanı özledi bu gönül.Ters turnikelerini,son saniyelerini,panyaya göz kırpıp paslaşmanı,hücumun daha 3.saniyesinde el üstü üçlüklerini özledi bu gönül.

Çocuk da yaparım,Kariyer de...



Tam bir masal kitabı onun yaptıkları.Güçlü Serena'yı yenip finale çıktığında wildcard'la (özel davet) finale çıkan ilk tenisçiydi.Caroline Wozniacki'yi mağlup edip şampiyon olduğunda ise grand slam tarihinde seri başı olmadan şampiyon olan ilk tenisçi oldu. 1980'de Wimbledon şampiyonu olan, Avustralya'lı Evonne Goolagong'dan sonra bir grand slam kazanan ikinci anne oldu, ve Kim'in 26 yaşında olması onu en genç grand slam şampiyonu anne yaptı.2007'de tenisi bıraktığını açıkladığı günden tam 2 yıl sonra kortlara döndü ve Clijsters 2 sene boyunca hiç bir resmi maça çıkmadıktan sonra, sadece 14. maçında kupayı kızı Jada ile kaldırdı.
Maç sonrası konuşmasında ilk teşekkür, ABD Tenis Federasyonu'na gidiyordu, "Bana wild card vermeseler burada olmazdım" diyordu Clijsters. Sonra babasına, annesine, eşine ve tabii ki kızına. Ve kendisini destekleyen herkese teşekkür etti. Sonra eşini ve kızını yanına çağırdı, kupasıyla birlikte gazetecilere poz verdi.
Kim, Lüksemburg'a kadar kız kardeşinin doğum yapması sebebiyle görünmeyeceğini de ekledi.Clijsters kardeşler işin sırrını çözmüş çoktan.

Başlama Vuruşu,Hava Atışı,İlk Servis vs.vs....

Öncelikle bizi okuyan yada okuyacak olan herkese selam ediyorum buradan.Bu blogun kurulma veya yazılma amacı tamamen içimizde haykırdıklarımızı dışarı ile paylaşma gereksinimidir.Tıpkı güzel bir film izlendiğinde veya şarkı dinlenildiğinde onun kritiğini yapma isteği gibi.
Bundan yıllar önce düştü gönlümüze spor ateşi.Futbol,basketbol,tenis..her ne varsa hayatla bağdaştırdık,ilham aldık,bilmek istedik,kişiliğimizdeki rekabetçi gücü tanıdık.Evet bu blogda spor ve aktüel hayat konuşulacak çizilecek,ancak dahada önemlisi biz kendimizi ifade edeceğiz;bilimin,araştırmanın paralı olduğu,fikir sahibi olmanın yasak olduğu,ayrımcılığın olduğu,farklılaşma çabası ile kendini kaybedenlerin bulunduğu bir ülkede,Türkiye'de;bizi ortak bir paydada buluşturan platformda yani sporda ifade edeceğiz,tekrar hoş geldiniz dostlar..